//-->


magazinadress-com.tr.gg

Sibel Can biyografi


 


magazinADRESS 
 

 Türkiyenin Gururu,Onuru,Sevgilisi ve Hanımefendisi Sibel Can'ın Asıl adı Sibel Cangüre'dir. 01.08.1970 senesinde doğan sanatçı, meslek lisesini bitirdikten sonra dans etmeye başlamıştır. Daha sonra dans ve şarkı söyleme arasında seçim yaparak sadece şarkı söylemeyi seçmiştir.

Karagümrük doğumlu olan Sibel Can'ın hayatı bir başarı öyküsü gibi. Karagümrükten Nakkaştepeye dansözlükten assolistliğe yükselme. Sibel Can dans ederek girdi bu alemlere, kadınlar onu kendi yemeğini yapıyor diye severlerdi, artık Miamide bile evi var... Henüz 30 yaşına varmadan bu kadar olaylı hayat herkese nasip olmaz...

Sibel Canın geldiği dünya, yoksul bir dünyaydı, Istanbulun fakir semtlerinden Karagümrükte başlayan çok çocuklu aile yaşantısı, henüz 14 üne gelmeden pavyonlarda göbek atarak devam etti. Ailenin paraya ihtiyacı vardı, parayı kazandıracak olan da henüz çocukluğunu bitirmeden kendini dansöz kıyafetleriyle sahnede bulan Sibeldi. Dansettiği pavyonlarda birinde tabiri caizse, kesfedildi. Bir sonraki durağı, bu alemin en ünlü mekanlarından biri, Maksim Gazinosuydu. Daha 17 sindeydi ve Maksim sahneye çıkıyordu.
 magazinADRESSÖzel hayatı da tıpkı iş hayatı gibi hızlı ve hareketliydi. Bir zamanların ünlü şarkıcılarından Şelcuk Uralın oğlu Hakan Ural ile evlendiğinde 17 yaşındaydı, Hakan ise 19 unu bile bitirmemişti. Sibel hala dansözlük yapıyor, dönemin modası video filmlerde oynuyor ve "müstechen" sayılabilecek fotoğraflar çektirerek adını duyurmaya çalışıyordu.

Orta karar ünlü dönemleri, yine Maksim Gazinosu ve Fahrettin Aslan sayesinde, Orhan Gencebayın da yardımıyla, sona erdi. Sibel Can, artık dansöz değil, bir assolist adayıydı, üstelik de türk sanat müziği söylüyordu. Karagümrükte başlayan, sonra parlayan, Etilere Nakkaştepeye uzanan hayat, belki hiç de görüldüğü kadar kolay değil.

"Bu aleme uydurmazsan, uydururlar" cümlesinin sahibi, eski kabadayılar, "alemin" bu hale geleceğini muhtemelen tahmin etmiyorlardı. Ama diğer örneklerle birlikte Can da bize katılyor ki, bu "Alemde" ayakta durmak için sadece "sesin" ya da vücudun" olmasi yetmiyor. Bir de saülam bir "dayanağa" ihtiyacı var insanın. Ister Karagümrükten, ister Etilerden... 1 Ağustos 1970 doğumlu olan Sibel Can, ilk, orta ve lise eğitimini İstanbul'da yaptı. Babası keman çaldığı için doğduğu andan itibaren müziğin içinde oldu. Küçük yaşlarda babasının çıktığı yurtdışı programlarına dansçı olarak katıldı.

Dansı, kıvraklığı, sahne performansı Fahrettin Aslan tarafından keşfedilince Maksim Gazinosunun yolu onu genç yaşta açılmış oldu. Tam üç yıl sahnelerde göbek attı. Ardından Türk Sanat Müziği söylemeye karar verdi. Değişik hocalardan, özellikle Mustafa Erses'ten ders aldı.

1988 yılında da Maksim Gazinosu'nda sahneye çıktı. İlk albüm çalışmasını Orhan Gencebay'ın Kervan Plakçılık şirketiyle yaptı. İlk albümü, hatta ilk dört albümü arabesk ağırlıklıydı. 1996 yılında Raks Müziğe geçti ve burada 2 albüm yaptı. 1988 yılında Hakan Ural'la evlendi ve bu evliliğinden Engin Can ve Melissa isimli iki çocuğu oldu. 1999 yılında Nuri Ergin'in de adının santaj olayıyla evliliği sarsıldı. Karahan Çantay'la ilişkisi olduğu öne sürüldü.

Bir süre eşiyle birlikte gözaltına alındı, kısa bir süre sonra Hakan Ural'dan karşılıklı suçlamalarla ayrıldı. 2000 yılının mart ayında müteahhit Sulhi Aksüt ile evlendi. Meraklısına Notlar: Sibel Can, geçtiğimiz hafta kocası ile ilgili sorulara "Eve kapanacağız, çıkmayacağız" diye yanıt verdi. Kadınlar artık Sibel Canı sevmiyor, çünkü içten bulmuyor, "O, artık bizden değil, eskiden olsa onun için üzülürdük, ama ektiğini biçti" diyor. Can klip yönetmenliği yapmaya başladı.
 magazinADRESSEn çok istediği, mümkün olursa , Tarkanla bir klip çekmek. Az zamanda çok yol: 17 albüm, iki eş, üç çocuk, bir sürü olay... Bu yolda birbirinin içine geçmiş farklı mı farklı bir dolu imaj var. Tuhaf ve onunla yanyana geldiğinde iyice tuhaflaşan bir olaylar zinciri... Hálá biraz ‘bizim mahallenin çocuksu genç kızı biraz  oturup kalkmasını, konuşmasını bilen olgun ve edepli komşu hanım.’ Bir yanda her türlü dekolte ve kıvrak dans, bir yanda şımarık bir çocuksu masumiyet, hatta korunmasızlık hali, şefkatli annelik, ötesinde ise seks kasedi iddiaları, hatta mafyatik ilişkiler ve dahi yöntemler... Adam kaçırtmaktan karşılıksız çeke, vergi kaçakçılığına ardı ardına açılan davalar, ya askerden kaçan, ya askerdeyken tutuklanan kocalar, hepsi bu 1.65’lik küçük kadının hayatında... Ve bütün bunların fonunda sahiden güzel sesi, müzik-makam bilgisi, çok satan albümleri, en şıkından gazino programları, televole müdavimliği, beğenilen diziler... Yerine bir türlü oturmayan, eklektik imajıyla Sibel Can. Dramatik dizilere çok yakıştırıldı hep ama kendi hayatındaki dramla başa çıkabildi mi belli değil. Öyle ki 35 yıla sığdırdığı olayları alt alta sıralayınca, bir diziye senaryo olsa  yok artık  dedirtecek bir toplam çıkıyor ortaya.

Neyse ki, bir süredir mahkemelerden uzak ve en yeni çocuğu, en yeni verdiği kilolar ve çok satan listelerinin ilk sıralarındaki yeni ve 17. albümü ‘Özledin mi?’yle daha çok gündemde. Elmas Cangüre Yugoslavya’dan göç ettiğinde yerleştirildiği Kastamonu’da mutlu olamaz. Bir gün bavulunu alıp İstanbul’a gelir ve tesadüfen Fatih’e yerleşir. Kısa bir süre sonra gördüğü Muzaffer Hanım’a aşık olacak, anne-babasından isteyecektir. Ancak müzisyen aile, ‘Biz asla müzisyen dışında birine kız vermeyiz’ deyince, ut öğrenmeye başlar. Muzaffer Hanım’ın ailesini ud çalabildiğine ikna edince, büyük aşkıyla evlenir.

Üç çocukları olur; çocuklardan Engin Cangüre, keman çalmakta ustalaşır. O da babası gibi mahallesinden bir kızı sever: Sezer Hanım. Ancak o babasının kaderini tersten yaşayacak, Sezer Hanım’ın ailesi ‘Biz Siirtliyiz, asla bir müzisyene kız vermeyiz’ diyecektir! Kaçarak evlenir Engin-Sezer Cangüre çifti. İşte onların iki kızından ilki, 1970 yılında, İstanbul’un düğün müzisyenleri ve dansözleriyle ünlü semti Karagümrük’te doğar: Sibel Cangüre. Babası, dönemin ünlü sanatçılarına eşlik eden, iş buldukça çalışan bir kemancıdır. Küçük Sibel’in evcilikten çok ‘sahnecilik’ oyunu oynamasının nedeni, biraz büyüdüğü semtin karakteristiğinden, biraz da küçük yaşta babasıyla birlikte gittiği gazino ortamındandır. Evdeki oyunlarda hep ‘Emel Sayın’ olur, eğitimini daha ortaokuldayken yarıda bıraktığında, oryantali ve şarkı söylemeyi çoktan öğrenmiştir.
magazinADRESS Babası 1980’li yılların başında Viyana’daki bir Türk gazinosundan teklif alıp gittiğinde, Sibel, kardeşi ve annesi, Karagümrük’te ekonomik durumu pek iyi olmayan evde sıkıntılı günler geçirir. Henüz 13 yaşında olan Sibel, hem Avrupa görmek, hem de çalışmaya başlamak için onu ikna eder. Dolayısıyla sahneye ilk kez Viyana’da, oldukça küçük yaşta, ortantal olarak çıkar, şarkı da söyler. Sonra Amsterdam’da, İsrail’de çalışırlar. İstanbul’a dönüp Galata Kulesi’nde, Yenikapı ve Şişli’deki gazinolarda dans etmeye başladığında hálá küçücüktür, henüz 14 yaşında... Ama gazino aleminin tüm raconunu kapmış durumdadır.

Gecede Altı Yerde Dans 16 Yaşında Assolist Gecede altı yerde birden dansettiği aylar olur. Ta ki ‘Gazinocular Kralı’ Fahrettin Aslan’ın kulağına birisi ‘Küçük bir kız var, çok güzel dans ediyor’ denilene kadar... Ünlü Taksim Maksim Gazinosu’nda sahneye çıktığında, ancak 16 olabilmiştir ve bu nedenle henüz altıncı gecede polis tarafından sahneden indirilir. Daha sonra hayatının önemli bir bölümü mahkemelerle sahne arasında geçecektir ama o zamanki mahkeme, yaşının 16’dan taa 22’ye çıkartılması içindir. Gece içkili bir mekanda çalışmak için yaşının 21 olması gerekir çünkü. Sekiz ay evde oturduktan sonra, yeniden Maksim’de, gazetelerde, kazandığı paralara inanamaz haldedir. İlk evini yine mahallesinden, Karagümrük’ten alır. Dedesinin kullandığı ilk arabası ise bir Şahin’dir. Kısa sürede bunlar unutulacak, edindiği serveti, mücevherleri, gayrimenkulleri, özellikle Miami ve Londra’daki evleriyle anılacaktır. Bu arada Kamuran Yarkı, Engin Kızılay, Turgay Özüfler, Ahmet Meter gibi sanatçılardan ve babasından musiki dersleri alır; gece danstan döndüğünde evde şarkı çalışır. Kısa bir süre sonra Fahrettin Aslan onu, oryantallikten assolistliğe yükseltir. Henüz 18 yaşında, genç bir assolist olarak ününün ve kazandığı paranın zirvesindeyken, tüm itirazlara rağmen, eski pop şarkıcısı Selçuk Ural’ın 17 yaşında velayetine aldığı ve o sırada 21 yaşındaki olan oğlu Hakan Ural’la evlenir. O zamanlar, piyasa kurallarıyla bir proje star yaratmaya çalışanlara, dolayısıyla bu evliliğe karşı çıkanlara karşı duran iki genç aşık görünümündedirler.

Herkesten gizli, Zerrin Özer’in evinde evlenirler. Ancak sahne hayatının yaldızları, bu evliliğin ilk birkaç yılından sonra yavaş yavaş dökülmeye başlar. Bir yandan popüler bir assolist olarak sahne hayatına, çok satan albümlerine devam eden, bir yandan da ardı ardına iki çocuk doğuran Can, önce kocasının kaçamaklarına karşı kıskançlıklarıyla gündeme gelir, sonra yavaş yavaş mahkeme salonlarında boy göstermeye başlar. Karşılıksız çek, vergi kaçakçılığı davaları, yalısına kaçak kat çıktığı iddiasıyla açılan davalar... Sonradan bakılınca bunlar gayet masum suçlamalar olacaktır. Bir yanda anaç tavrı, bir yanda sahnelerde yeterince kısa olan eteğini biraz daha yukarı çekiştirerek açtığı bacaklarıyla yaptığı danslar, hakkında çıkarılan dedikodulara rağmen olgun kadın kostümü ve makyajıyla kameraların karşısına geçip ‘hanımefendi cümleleri’ kurması, imajının tuhaf bir harçla karıldığının işaretidir. Kayınpederi Selçuk Ural’ın adının Alaattin Çakıcı’nın eski adamı Tevfik Ağansoy cinayetinde geçmesi, hatta bu cinayetle sonuçlanan silahlı saldırıdan İstanbul Boğazı’nın sularına atlayıp kurtulması, kızının Çakıcı’nın sevgilisi çıkması, ardından patlayan ve onun öznesi olduğu seks kasedi skandalı, bu nedenle şantaja maruz kaldığı için devreye eski mahallesinden kabadayıları soktuğu gerekçesiyle DGM’lik olması... Bütün bunlar, Sibel Can’ın her şeye rağmen değişmeyen genç kız gülüşü ve ufak tefek, korunmasız gibi görünen sakin haliyle yanyana gelince kafaları iyice karıştırır. Eski manken Karahan Çantay ile sevişme fotoğrafları ya da kasedi olduğu için kendisine şantaj yapan Can Kuzu’yu, Karagümrük Çetesi olarak tanınan Nuri ve Vedat Ergin kardeşlere kaçırtan, çıplak fotoğraflarını çektirip dövdüren, bu nedenle gözaltına alınıp DGM’de saatlerce ifade veren, 12 yıl hapsi istenen bu küçük kadın mıdır? Davada 30 yıldan fazla ceza alan Nuri Ergin’e göre öyledir. Ergin medyanın önünde Can’a ‘Kaç kocan var senin?’ diye sorar, kocası Hakan Ural’a da ‘P...k’ diye bağırırken o bu kez genç kız gözyaşlarına boğulur, ‘Bütün bunlar vallahi raslantı’ der.
 magazinADRESSAltın Yumurtlayan Tavuğun Yorgunluğu Başlangıçtaki masum çocuk aşkı, artık tuhaf bir ilişkiye dönüşmüştür; biraz ‘altın yumurtlayan tavuk’ misali, 13 yaşından bu yana çalışan Sibel Can’ın altınlarının sonuna kadar kullanıldığı izlenimi vererek... Özellikle babasını, henüz 42 yaşındayken kanserden kaybettikten sonraya denk gelir bunlar. Sibel Can, bir boşanma protokolü imzalayarak boşanır eşinden; çocuklarının velayetini alabilmek için 500 bin dolar, bir yalı dairesi, araba gibi bedeller ödemek zorunda kalır. Bu kez bu paraları öderken çekinin karşılıksız çıkması nedeniyle açılan davalarla gündeme gelir. Çete davası sırasında ağlayarak gözlerinin içine baktığı, gazetecilere ‘Allah’tan mükemmel bir eş’ diye anlatıp belli ki yalan attığı Hakan Ural, bambaşka bir yerdedir: ‘Zıvanadan çıktı, benden habersiz gazino anlaşmaları yapıyordu, seksi pozlar veriyordu, laftan anlamıyordu, o yüzden feci dayaklar attım’ diye anlatır gazetelere. Can ise yine inanılmaz bir şekilde, bu kez Hakan ve Selçuk Ural’ın telefonlarını dinleten bir ‘telekulakçı’ olarak hakim karşısındadır. Bütün bunlardan, yeni bir ilişkiye kucak açarak, yeni bir çocuk doğurarak, yeni albümler yapıp yeni kilolar vererek uzaklaşmaya çalışır. Davalar bir bir biter; servetini sıfırlayarak bütün borçlarını öder, her şeye yeniden başlar. Zaten, imajına bir şey olmadığı gibi, hepsinin üzerine çıkardığı Berivan albümü 1 milyon 600 bin satar. Hayatında ilk kez birinin ona ‘çalışma’ demesinden ne kadar mutlu olduğunu anlatır. İlk kez ‘kadınlığını hissettiğini’ söyler.

Ama onun ya kaderi, ya seçimleri böyledir ki hamile bir şekilde asker dönüşünü beklediği ikinci kocası Sulhi Aksüt de sahte senet düzenlediği suçlamasıyla tutuklanır. Bu kez onun eski ortağı Lale Manço ile karşılıklı suçlamaları ve davalarıyla meşgul olur kamuoyu. O Amerika’ya giderek çocuğunu yalnız doğurur, 22 ay 5 gün kocasını bekler, üzerine 19 gün de askerliğini... Sonunda ‘Hayatımda yepyeni bir sayfa açtım’ dediği günler gelir. Şimdi bir anlamda olgunluk dönemine girdiği söylenebilir; şöhreti dolu dolu yaşamış, bunun ona nasıl kötü bir şekilde döndüğünü de görmüştür. Biraz yalnız kalmaya, kendi olmaya ihtiyaç duyduğunu fark eder. Eskisi kadar ortalıklara çıkmamaya çalışır. Hayatı, Londra’da hızlandırılmış İngilizce kursları gibi etkinlikler, konserler, bir Türk Sanat Müziği albümü projesi, spor, sükunet ve çocuklarıyla sınırlar. Bir kendini bulma çabasına girer; umarız bulur.

 

 

 
Resimleri için TIKLAYIN...

 


http://www.vipdukkan.com/






TürkçeEnglishFranceGermanyRusiaSpain

Loading



www.edarling.net

http://www.tr.n-mobile.net/idealkilo


TOPlist

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol